23 Ocak 2011 Pazar

Umberto Eco’ nun Açık Yapıt’ı üzerine müzikal bir yaklaşım

"Sanat çalışmalarının toplum ile ilişkisi Leibniz'in monadlarına benzetilebilir. Pencereleri olmayan-yani, toplumun bilincinde olmayan ve hiçbir şekilde bu tür bilinçle birlikte bulunması söz konusu olmayan sanat çalışmaları ve özellikle de, kavramlardan oldukça uzaklara çekilmiş bulunan müzik toplumu temsil eder ve denebilir ki, müzik bu işi, bakışlarını toplum yönüne ne denli az çevirirse, o denli derinlikli yapar." (T. Adorno)

Estetik açıdan gözlerle ve tüm duyularla değerlendirilebilen resim, okuyarak ve zihnin şekillendirmesiyle değerlendirilebilen şiir/ edebiyat, duyarak ve hayal ederek-algılayarak-kurgulayarak değerlendirilebilen ve tüm duyuları harekete geçiren müzik…
Açık yapıt niteliği taşıyan yapıtların değerlendirme sürecinde, tüketilmeden hissedilebilme ve yeniden anlamlandırma, beynimizde konumlandırma aşamalarını bitirmeyen, yaşanan her ruh değişimine göre ve algı açılımıyla birlikte gelişen  müzik...
Her dinleyişimizde, estetik haz alma sürecimizin gelişimine bağlı olarak algılamamızda yepyeni bir tazelik ve artan duyarlılık  hissiyatı veren müzik; estetik yargıyı beraberinde getirir. Tükenmeyen, her dinlediğimizde farklı haz verebilme estetiğine  sahip, melodiler ve düşler. Sanat yapıtı ve estetikle ilgili düşünceleriyle, çalışmalarımıza önemli bir bakış açısı kazandıran Umberto Eco - Açık Yapıt.
Geleneksel sanat yorumu ve çözümlemesine karsın, yapıtların çok anlamlılık yönüne vurgu yapar Eco. Bu tutumla estetik alımlayıcıların yapıt hakkındaki yorumları ve yapıtlara katkıları büyük önem taşır. Bununla birlikte de yapıt artık yaratıcının yapıtı
olmaktan çıkar ve estetik öznenin malı olur. Jean Paul Sartre’ın “olmayanda olanı görmek” imgelemi, ezgiye ya da sese dayanan bir yapıtın kompozisyonunun, yapıtı yaratanın dışında geliştiğini vurgular. Çünkü bir yapıt ortaya çıktıktan sonra tüketicinin kültürel kodu, bilgi birikimi ve bu birikimden yararlanma yeteneğine bağlı olarak, yapıt sahibinden tamamen bağımsız bir süreç baslar, ve tüketicinin yapıtı kavramadaki tutumu önem kazanır. Yapıtı değerlendirenlerin, yapıtta yakaladığı her ipucunun verdiği hazla kendini hep daha yeni bir ortamda bulması, hissedilen
bu zenginlik yoluyla gelişim sürecine dahil olmasıdır. Yapıtı değerlendirenlerin yukarıda bahsettiğim bilgi birikimi, değerlendirme sürecine dahil olabilmesi-bilgi birikiminden yararlanma yeteneğine-bağlı olarak yapıtı büyük bir resim olarak
görmesinden ziyade derinlere inebilmesidir. Çünkü algı ile yapıtın büyük resminin derinlikleri arasında ters korelasyon bulunur. Değerlendirme ve algı ne kadar geniş ise, o oranda en küçük en detay en uçsuz bucaksız derinliklere inilebilir.
“İsmini Kendin Koy” yapıtını;
• Kelime / cümle yapısı ve sözlerine
• Müzikal altyapısına
• Müzik tarzına
göre değerlendirmek mümkündür.
Enformasyon adına kelimeleri incelediğimizde, yapıtın içinde geçen birçok kelimenin yapıtı değerlendirenin yorumuna bırakıldığı görülmektedir. “Sana” kelimesinin yapıtın tamamına sızması “yapıtı değerlendirenin” düşlediği “sana” kim ya da ne ise vurgulanarak hitabet içermektedir. Ahenkli bir yakarış vardır “sana” da. “Sığınıyorum” kelimesinin yapıtta “duymadın” kelimesi ile ilerleyişi kişiye duyulan asktan / ilahi aşktan / nesnelere duyulan aşktan bahsedebiliyorken, duymadın kelimesi herhangi bir varlık ya da canlıdan beklenenlerin karşılanmadığını ifade edebilmektedir. “koşamadım, yürüdüm, düşleyemedim”  koşmak ve yürümek gibi fiziksel  ve akılda netlik uyandıran fiillerin soyut bir kavram olan düşlemek ile birleştirilmesinden doğan - koşmak ve yürümek fillerinin de  soyutlandırılması ifade etmektedir. Bu ifadeler diğer eylemlerde de aynı konumlandırmayı yapmaktadır. “dönüp arkaya baktım” ifadesi koşmak ve yürümek ile birleştirildiğinde fiziksel eylem ifade ediyorken, süregelen düşlemek fiili ile birleştiğinde “dönüp arkaya bakmak” eylemi de geçmişe dönmeyi simgelemektedir. “izleri görüp yenilerinden iz yapmak” ile acı veren duygu ve hissiyatların hatırlanması ve tekrar aynı duyguların hissedilerek yaşanması ifadesi, aslında acı vermeyen yepyeni kavramlarında acıya alışık bünyede iz yaratması anlamını da içermektedir. “aynaya bakamadım, baktığımda kendimi göremedim” yine
soyutlaştırılmış, kendiyle hesaplaşmamak istemesi, içine bakmak istememesinin ardından, içine döndüğünde ise kendini bulamaması ve
hissedememesi ifadesiyle “izlerin” yok ettiği ruhları da simgelemektedir. Yapıtı müzikal altyapısına göre incelediğimizde şarkının intro denilen sözsüz bölümle başlaması dinleyicinin ses/vokalden önce melodinin hissiyatını yaşamasını sağlar. Tüm enstrümanların tonlarının kulağı zorlamayan kıvamda  olması derinlik sağlayacağından yapıtı değerlendiren bilinçlerin dingin, düşünen, izlere sürüklenen alt beyinde olmasını sağlayabilmektedir. Basların ve davulların vurucu/baskıcı efektler içermesi, yapıtı değerlendirenin, değerlendirme aşamasındaki coşkusuna eşlik ederek vurucu “an”lar oluşturacaktır. Yapıtın mistik bir tarz içermesi de bu bütünlük için vazgeçilmez bir unsur olmuştur. Dolayısıyla popüler kültürün müzik alanındaki tüketimi pop müzik kavramından uzaktır.
Eco’nun TV kriterlerindeki yayın akışı içinde bahsettiği popüler kültür nesneleri, maddiyatı sağlayan ve geleneksel kalıplarda beğenilen, estetik bir yargı içermeyen acı/ keyif/ mutluluk/ eğlence veren kompozisyonlardır ve açık yapıt özelliğini taşımazlar. Çünkü yukarıda bahsi geçen tüm kriterler yapıtın çabuk tüketilmesi ve çabuk unutulması anlamını da beraberinde getirir.
Adorno’ya göre, günümüzde müziğin toplumsal gerçekliklerden bağımsız olabilmesi, her geçen gün artmakta olan tehditler altındadır. Bugün yapılan müziklerin çoğunluğu bir meta karakteri taşımakta; müzik kullanım değerinden çok, değişim değerine yönlendirilmektedir. Gerçek ikilem, Adorno'nun ileri sürdüğüne göre, "hafif' müzik ile "ciddi" müzik arasında olmayıp, Pazar yönelimli olan müzik ile Pazar yönelimli olmayan müzik arasındadır. Adorno, modern toplumsal siyasal yapılanma içerisinde müziğin de araçsallaşmış, değişim değeri ölçüsünde değer kazanmış olan görüntüsüne şiddetle karşı çıkmaktadır. Popüler müzik denilen ve kitlelere seslenen bugünkü müzik anlayışı Adorno'ya göre standart notalardan oluşan basit bir müziktir, müziğin en önemli özelliklerinden birisi olan harmoni özelliğine bile bu tür müzik sahip değildir. Popüler müzikte önemli olan sürekli yinelenen nakaratlardır. Bu biçimiyle müzik kitle kültürünün bir taşıyıcısı ve yayıcısı konumunda olup, Adorno'nun olmasını istediği şekilde isyan eden, muhalif özelliğini de kaybetmiş olur.
Müzikal yapıtlar, yapıtı değerlendirenin, her dinlemesiyle tekrar tükenmeyen bir tüketim içine girebilecek tüketicinin, çizeceği resim haline gelmesiyle gelişimini sürdürürler.
Ben bu yapıtı dinleyenleri bir kalıba sokmayı hedeflemeyerek, yukarıda bahsettiğim cümle açıklamalarına konusunda da sınırlamayarak tamamladım. Yapıta bir perspektif veremem, senin perspektifini sınırlayamam, çünkü senin algındır bu düşü görmek /görebilmek…
Keyifli düşlere...
www.myspace.com/bguner

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder