24 Aralık 2011 Cumartesi

"Eleştiri kuramları ve yazın metninde eleştirel yaklaşımların günümüze kadar gelişiminden yansımalar"


Eleştiri için; temel olarak “Norm” ve “Format” a (biçim) gereksinim duyulur. Bu bağlamdan yola çıkarak normumuz edebiyat alanıdır. Bu raporda hedefim, norm ve formatın yani biçimin zaman içinde nasıl kurumsallaştığını incelemek ve yazın metninde eleştirel yaklaşımların nasıl şekillendiğini genel hatlarıyla göstermektir.

Antik Yunan’ da, dil ile varlığı ele alınır ve dilbilisi adına birtakım sosyal pratikler vardır. İlk dilbilimciler Sokrates (İÖ 470-399) , Platon (İÖ. 427-347), Aristoteles (İÖ. 384-322) Horatio (İÖ. 65-8) gibi felsefecilerdir. Söz sanatı ve yazın sanatı yani Retorik ve Art Poetika ile asıl mesele edebiyat yapıtının algılanmasıdır. Batı edebiyatında eleştirinin dört praksisle şekillenmeye ve haliyle kurumsallaşmaya başladığını söylemek mümkündür. Destan, Dram/ Tragedya, Komedi, Şiir/ Ditiramp gibi türlerin kuralları konur ve o kurallar doğrultusunda türler kendi içinde gelişmeye başlar. Her türün otoritesi vardır ve eleştiri ona göre yapılır. 17. Yüzyılda Boileau birçok türün yazın sanatı bağlamındaki çerçevesini bir rehber, bir yol gösterici şeklinde belirler. Belirlenmiş olan çerçevenin dışına çıkmak söz konusu bile değildir. Örneğin trajedilerde hep bir ana fikir, bir mesaj, bir ders çıkarma durumu  olur (Catharsis) ya da komedide bastırılmış temalar ele alınır. Taklit, biriyle alay etme. Ne var ki 18. Yüzyılın yarısından sonra türlerin otoritesi sarsılır ve çeşitlemeler başlar. 

Metin olgusu, yazınsal metnin kurumsallaştırılması, batı edebiyatı tarafından kurumsallaştırma, sorunsallaştırma ve örnekleme şeklinde yapılır.
Eleştiri 19. yüzyıla’a kadar Aristotelesçi mimetizmi benimser. 20. yüzyılda ise artık modern yaklaşımlar başlar. Eleştiri öncelikle sınıflama yapar sonra da edebiyat yapıtının üzerinden giderek, değerlendirme ölçütlerini oluşturur. 

Tarihsel gelişimle her eleştirel yaklaşımın beraberinde yeni bir yazın anlayışı doğurduğunu göz önünde bulunduracak olursak, 16. yüzyılın normatif hiyerarşik buyurganlığından sonra Hümanizma  kavramının doğması, Rönesans sonrası 17. yüzyılda kuralcı eleştiriyi karşımıza çıkarır.

Moliére’ e (1622-1673) göre sadece Horatius’un ve Aristoteles’in değil, sağduyusu bulunan herkesin varabileceği gözlemlerdir, en büyük kural da beğenilmektir, hatta , “Kurallara uygun oyunlar beğenilmiyorsa, beğenilmeyenler kurallara göre yazılmışsa, bu kuralların ister istemez kötü düzenlenmiş olmaları gerekir.”(1) der. Nitekim dönemin kuramcısı Boileau, sanatın amacının hoşa gitmek olduğunu kesinler. Moliére de Racine de çağdaşlarının ilerisindedir. Kuralların önemini kendileri de benimsemekle birlikte,  bağnazca saltlaştırılmalarına karşıdırlar.

Kuralcı eleştiri Aristo’dan başlayıp antik mimesis kurallarının 17. yüzyıl Neoklasik dönemde yeniden yorumlanıp, insan doğasını olduğu haliyle yansıtmak üzere temellenmiş eleştiri biçimi olarak 18. Yüzyıla kadar gelir ve yapıtın kurallara uygunluğunu içerik ve biçim bakımından  sorgular. 19. yüzyılın başlarında Mme de   Staël ‘in (1766-1817) geliştirdiği yepyeni yazın anlayışından sonra bile, kuralların değişmez ve belirleyiciliğine inanan birçok yazara oldukça sık rastlanır. 

Eskil yazın önimini bir ölçüde yitirmeye başlasa da, özellikle 18. yüzyılda, kuralcı anlayışın karşısına yaratıcı ve gerçekçi anlayışın çıkarıldığını görürüz. Diderot, kuralcı yaklaşımların yaratıcı sanatçılar için ayak bağı olduğunu ileri sürer.  
Kuralcı eleştiriye , hele kuralcı eleştirmene her zaman her yerde rastlansa bile, 17. yüzyıl Fransa’sında yazın evrenine egemen olan kural tutkusuna bir başka yazın ortamında rastlamak pek mümkün olmayacaktır. Madame de Staël’e göre, bir halkın düşünce ve duygularını ortakyaşam da söz konusu halkın yaşadığı yerin iklimine, bağlı olduğu siyasal kurumlara, dine ve yasalara bağlıdır. Bu koşulların değişmesi durumunda, yazın da değişecektir fikri ile eleştirinin de değişmesi gerektiğini savunur. Fransız devrimi ile yeni toplum - yeni edebiyat - yeni eleştiri anlayışında yeni pratikler gelişir. Sosyal pratiklerde de değişikler kaçınılmazdır. Burjuvazi’ nın yükselişi ile yazın yapıtının daha önceden belirlenmiş kurallara uyup uymadığını belirlemek ve onları buna göre değerlendirmek yerine, doğrudan doğruya ona yönelip onun güzelliklerini ortaya çıkarmaya çalışacak, bulguladığı güzellikleri okurun da görmesini sağlayacak, bir bağlamda yazar ve eleştirmenin bireselliğini kesinleyecektir.

Özetlemek gerekirse; 19. yüzyıla kadar gelen kuralcı eleştirinin kriterlerdindeki içerik ve biçim kurallara ne kadar uygun anlayışı, yerini 19. yüzyıldan sonra olgucu eleştiriye bıraktı. Artık yapıtın göreceliliği, değişkenliği, yapıtın tarihsel ve toplumsal bağlamdaki incelemeleri sorgulanır oldu.

Sainte Beuve, eleştirinin özgünleşmeye başladığı savı ile kuramsal çevrelerdeki eksikliklere, bilimselliğin önemine dikkat çeker. Sainte Beuve’ün romantik eleştirisine göre, Hypolite Taine’in başlattığı olgucu eleştiri, daha sistematik ve dizgesel bir yaklaşım ile yazarın yaşadığı ortama, iklime, ulusa, zamana, yazarın temel ana yetisi gibi dört önemli kritere dikkat çeker. Gustav Lanson, üniversite eleştirisini hazırlar ve kaynak eleştirisinin temelini atar. Bugün hala Türk üniversitelerindeki eleştirel inceleme geleneğinin temeli buradan kaynaklanır. Olgucu eleştiriyi  dört temel eleştiri disiplininde toplamak mümkündür.

Kaynak eleştirisi, yapıtta ya da yazarda karşılaştığımız düşüncelerin, konuların, izleklerin, anlatım biçimlerinin vb. Nasıl ortaya çıktıklarını, nerelerden, nelerden, kimlerden kaynaklandığını, yazarın usunu ya da imgelemini yönlendirmiş olan olayı, sözü ya da metni bulmayı amaçlayan bir araştırma biçimidir. Lanson’ dan sonra Baktin’in getirdiği söyleşimci yöntemin kaynak araştırmacılığında sağlam bir kuramsal temele oturur. Araştırmaları daha kapsamlı, daha verimli olarak nitelenebilir.
Baktin’e göre, söylemin tarih içindeki yerinin belirlenmesi, sözcelem sürecinin bireysel düzlemde, bireysel bir veri olarak değil, bireylerarası bir veri olarak almamız gerektiğini söyler.



Oluşum eleştirisinin, bilimsel ve yöntemsel bir savı yoktur ama bir yapıtın oluşum sürecini inceler. Yapıtın yaratıcısı değil, düşüncesini işleme biçimi üzerine soyut bir çözümlemedir.

Toplumbilimsel eleştiride, siyasal bir görüş doğrultusunda yapıt ve yoplum incelenir. İnsan, ekonomi ve sınıf çerçevesinde sosyolojik açıdan ele alır. Tarihte toplumun nasıl değiştiğini inceler. Nesnel ya da bilimsel olması beklenmez. Taine’ in yaklaşımının bir uzantısıdır, daha yeni ve daha özenli uygulamalar sunar. George Lukacs, Lucien Goldman, Piere Barbéris ideolojilerinden ötürü birer çözümleyici olmanın ötesinde, birer yol gösterici olmak isterler.

Ruhbilimsel eleştiride yapıt, tıpkı bir bir psikolojik nesne gibi ele alınır. Freud’un kuramının etkisi büyüktür. Yapıtı gizli içerik, açık içerik olarak  değerlendirir. Yapıtın vermiş olduğu ip uçlarından  yararlanarak ruhbilimsel çözümlemeyle yazar ve yapıt hakkında yorumlara gider.

İç eleştiri yapıtın içinde kalarak, onu kendi verilerinin dışında değil, kendi öğeleri arasında , kendine özgü, ayırıcı nitelelikleriye açıklamak biçiminde tanımlanabilir. Özne kendi bireysel özelliklerinden sıyrılarak nesnesini, yani yapıtı kendi öğeleriyle açıklayacağı varsayılan yöntemini öne çıkardığı ve bu yöntem çözümleme ve açıklamalarında yapıtın ve öğelerinin dışına çıkmadığı ölçüde, eleştiri içseldir. Tamamıyla bireysel ve özneldir.
İç eleştiriyi, iki kuramsal temele ayırmak mümkündür. a) Felsefenin uygulaması olmaya yönelen yaklaşımlar. b) Yazınbilim gibi gerçek bir yazın biliminin sınırlarını belirlemeye ya da örneğin göstergebilim gibi bilimsel bir kuramın yazın yapıtlarını çözümlemeye yönelik bir uygulaması olmayı açıklayan yaklaşımlar.
Yazın bilimine Roman Jakobson’un tanımını getirmek mümkün olabilir; “Yazın bilimin konusu yazın değil, yazınsallıktır, yani belirli bir yapıtı yazınsal yapıt yapan şeydir.”

Gösterge olmadan iletişim olmaz. Dolayısıyla göstergenin işlevi üstlenmiş olduğu görev, kodlar yoluyla iletişimi sağlayabilmektir. Bu bağlamda kültür önemli bir etkendir. Göstergeyi ya da göstergenin nesnesini bilmeyen biriyle iletişim sağlayamayız. Gönderge, dilsel göstergenin bizi gönderdiği dildışı, gerçek nesneolarak tanımlanabilir. Ama, bir anlam içermekle birlikte, gerçek göndergesi bulunmayan dilsel göstergelere de çok rastlanır. Kimi düşünürler yazının bizi gerçeğe göndermediğini, gönderilerin kendi sınırları içinde kaldığını savunurlar. Sausure’e göre, gösterilen için kavram ve gösteren için de kullanılan biçim ya da şekil denilebilir. Peirce’e göre ise, gösterge bilimi birincillik (betimleme) , ikincillik (ilişkilendirme) , üçüncüllük (yorumlama) olarak  sıralanabilir. Örneğin  Margritte’nin retoriğinde, kapsayan ve kapsanan, mantıksal bir bağ kurularak gösteriliyor. Burada sürrealist bağlamdaki rubilimsel çözümlemelerin, göstergeler vasıtasıyla ne kadar zengin anlamlar kazanabileceğini söylemek mümkündür.

Zaman ve uzam içinde türler bulundukları konumları değiştirebiliyorlar. Örneğin ortaçağın dinsel bir metni bugun yazınsal bir metin olarak algılanabiliyor.
İzlek; aşk, ölüm , kent, kadın, cinsellik, köylü vb. sonsuz tema olabilir. Yöntem olarak bir tema üzerine gidilir ve açıklamalar o bağlamda yapılır. Dizgeli okumalar ise çözümlemeye gider ki bu da bizi yapısalcılığa götürür.

Sonuç

Yapıt’ın etrafında oluşturulmuş okuma, yorumlama, açınlama pratikleri vardır ve her dönemin pratiği kendi içinde farklılıklar gösterir.
19. yüzyıl başında Mme de Stael ile görecililik kavramı, çoğrafi iklim koşulları ve toplumsal bakış düşüncesi vardır. Aynı yüzyılın ilerleyen zamanında ise Sainte Beuve ve Taine ile yöntemci, dizgeli, sistematik bir okuma/yazın  pratiği gelişir. 20. yüzyıla geldiğimizde Lanson ve Baktin ile yeni bir sayfa açılır ve kuramsal açıdan üniversite eleştirisi, Psikolojik, Sosyolojik, Marksist, tarihsel  okuma/eleştiri pratiklerinin çerçeveleri daha belirgin bir hal alır. 20. yüzyılın ikinci yarısındaa insan bilimleri gelişir ve çözümlemeli edebiyat eleştirisine, görsel incelemelere başlanır. 1960’ lar ile yöntemsel yenilenmeler gerçekleşir ve  “Yapısalcılık” ile postmodernizme doğru zaman ve uzamda yeni açılımlar başlar.
 
KAYNAKÇA
Yücel, Tahsin; Eleştiri Kuramları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2007
Moran, Berna; Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, 21. Baskı, 2011
Işık Üniversitesi, Sanat Kuramı ve Eleştiri yüksek lisans programı, Eleştiri Kuramları ders notları